YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 27.09.2018 tarihli ve 1189-377 sayılı

Başlatan İçtihat, 04 Şubat 2021, 20:56:50

« önceki - sonraki »
avatar_İçtihat

-14
ÖZET: Sanığın 'Bu evi de seni de yakarım!' demek suretiyle katılanı tehdit ettiği kabul edilerek
TCK’nın 106/1-2. cümlesi uyarınca cezalandırılmasına ilişkin Yerel Mahkeme hükmünün, Özel
Dairece, eylemin daha ağır cezayı gerektiren TCK’nın 106/1-1. cümlesinde düzenlenen tehdit suçunu
oluşturduğunun kabulü ile hükmün yalnızca sanık lehine temyiz edilmiş olması nedeniyle eleştirilerek
onanmasına karar verilmiş ise de, 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu’nun, 5320 sayılı
Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/4. maddesi gereğince
aleyhe değiştirme yasağı münhasıran 'cezalar' ile ilgili ve sınırlı olup fiilin nitelendirilmesinde
ve suç adının belirlenmesinde geçerli değildir. Yargıtayca suç niteliğinde yanılgıya düşüldüğü
saptandığında, aleyhe temyiz bulunmasa bile, cezanın tür ve miktarı yönünden aleyhe değiştirmeme
yasağı gözetilmek şartıyla hükmün bozulmasına karar verilmelidir.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi
gereken uyuşmazlıklar,
1- Aleyhe temyiz bulunmayan davada, sanık hakkında TCK’nın 106. maddesinin birinci fıkrasının
birinci cümlesi yerine, aynı fıkranın ikinci cümlesi uyarınca hüküm kurulduğundan bahisle 'eleştiri ile
onama' mı yoksa aleyhe değiştirme yasağı gözetilerek 'bozma' kararı mı verileceği,
2- Sanığın eyleminin 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi
uyarınca uzlaştırma kapsamında kalıp kalmadığı,
Hususlarının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından,
Sanık B.K. hakkında tehdit suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucu, E. Sulh Ceza
Mahkemesince sanığın TCK’nın 106. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi ve 52/2-4. maddeleri
uyarınca 1.200 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye karar verildiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konularının sırasıyla değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
1- Aleyhe temyiz bulunmayan davada, sanık hakkında TCK’nın 106. maddesinin birinci fıkrasının birinci
cümlesi yerine, aynı fıkranın ikinci cümlesi uyarınca hüküm kurulduğundan bahisle 'eleştiri ile onama' mı
yoksa aleyhe değiştirme yasağı gözetilerek 'bozma' kararı mı verileceğinin değerlendirmesinde:
Cezayı aleyhe bozma yasağı öğreti ve uygulamada, 'temyiz davası yalnızca sanık veya müdafii ya
da sanık lehine Cumhuriyet savcısı veya sanığın eşi ya da yasal temsilcisi tarafından açıldığında, hükümde,
yaptırımın türü ve ağırlığı bakımından sonucu sanığın aleyhine ağırlaştırıcı, diğer bir deyişle, aleyhe sonuç
verici düzeltmelerin yapılamaması veya kurulacak yeni hükümdeki cezanın, sanığın aleyhine olarak ilk
hükümden daha ağır olamaması' şeklinde tanımlanabilmektedir.
Latince 'reformatio in pejus' olarak adlandırılan, öğreti ve uygulamada ise, 'lehe kanun yolu davası
üzerine hükmü aleyhe değiştirmeme zorunluluğu, aleyhe düzeltme yasağı, aleyhe bozma yasağı, aleyhe
bozmama zorunluluğu, yaptırımı ve sonuçlarını aleyhe kötüleştirememe ya da ağırlaştıramama kuralı'
olarak ifade edilen bu ilkenin amacı, hükmün aleyhine de bozulabileceğini düşünen sanığın, bazı
davalarda istinaf ya da temyiz kanun yoluna başvurmaktan çekinmesinin önüne geçmek ve kanun yoluna
başvurma hakkını daha özgürce kullanabilmesini sağlamaktır.
Anılan kural, 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu’nun, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi
uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326. maddesinin son fıkrasında, 'Hüküm yalnız sanık
Kitabın diğer bölümlerindeki kararlarda aleyhe olan bozmaya karşı sanığa diyeceklerinin sorulmamasına ilişkin hukuki
açıklamalar bulunduğundan, tekrardan kaçınmak adına bu kararın yalnızca özetine yer verilmiştir.
tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz
edilmişse, yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz' şeklinde
kanuni düzenlemeye kavuşturulmuştur. Buna göre ceza hukukunda genel anlamda kazanılmış hak
kavramından bahsedilemeyeceği, yalnızca 1412 sayılı CMUK’un 326. maddesinin son fıkrası uyarınca
sınırlı biçimde uygulanabilecek bir 'cezayı aleyhe değiştirememe ilkesi' veya 'aleyhte düzeltme yasağı'nın
söz konusu olduğunun kabulü gerekmektedir.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 307. maddesinin
dördüncü fıkrasında da, 'Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262.
maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan
cezadan daha ağır olamaz' düzenlemesine yer verilmek suretiyle aleyhe bozmama ilkesi korunmuştur.
Belirtildiği üzere aleyhe değiştirme yasağı münhasıran 'cezalar' ile ilgili ve sınırlı olup, fiilin
nitelendirilmesinde ve suç adının belirlenmesinde geçerli değildir. Cezalar 5237 sayılı TCK’nın 45.
maddesinde, hapis ve adli para cezaları olarak sayıldığından, cezalar arasında sayılmayan güvenlik
tedbirleri ile diğer müesseselerin bu yasak kapsamında değerlendirilemeyeceği Ceza Genel Kurulunca
duraksamasız olarak kabul edilmiştir.
1412 sayılı CMUK’un, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması
gereken 320. maddesinde, 'Yargıtay, temyiz dilekçesi ile layihasında irad olunan hususlar ile temyiz talebi
usule ait noksanlardan dolayı olmuş ise temyiz dilekçesinde bu cihete dair beyan edilecek vakıalar hakkında
tetkikler yapabileceği gibi hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet edilmiş olduğunu görürse talepte
mevcut olmasa dahi bu hususu tetkik eder',
321. maddesinde, 'Yargıtay, aleyhine itiraz olunan hükmü hangi cihetten kanuna muhalif görmüşse o
cihetten bozar.
Hükmün bozulmasına sebep olan kanuna muhalefet keyfiyeti, bu hükme esas olarak tespit edilen
vakıalarda olmuş ise bu muameleler dahi aynı zamanda bozulur' hükümleri yer almaktadır.
Temyiz yargılama makamı olan Yargıtay’ın görevi, kural olarak, denetimini yaptığı hükümde hukuka
aykırılık bulunup bulunmamasına göre hükmü bozmak veya onamaktır. Temyiz incelemesi sırasında
Yargıtay, temyiz nedeniyle ortaya çıkan uyuşmazlığı çözecek nitelikte bir karar verecektir. Temyiz edilen
hükümde hukuka aykırılık bulunmaması hâlinde hüküm onanacak, hukuka aykırılık bulunması hâlinde
ise CMUK’un 321. maddesine göre hüküm bozulacak ya da bozulan hüküm yerine aynı Kanun’un 322.
maddesine göre Yargıtayca davanın esasına hükmedilecektir. Buna göre, Yargıtay temyiz dilekçesinde
ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın son karara etkili olan tüm kanuna aykırılıkları inceleyip,
aykırılık saptaması hâlinde de bozma kararı verme hak ve yetkisine sahiptir. Bu konuyla ilgili olarak
getirilen sınırlamalar, 1412 sayılı CMUK’un 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla
uygulanması gereken 326. maddesinin son fıkrasında yer alan, 'Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun
lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse yeniden verilen
hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz' kuralı ile 05.03.1941 tarihli ve 50-7
sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, katılanın münhasıran kendi şahsi haklarına hasrettiği temyiz
istemi üzerine, sanık lehine bozma yapılamamasıdır. Bu iki istisna dışında, Yargıtayca incelenen ve kanuna
aykırılık taşıdığı belirlenen bir hükmün, temyiz edenin sıfatı nazara alınarak sanık lehine veya aleyhine
bozulmasına bir engel bulunmamaktadır.
Temyiz nedenini oluşturacak hukuka aykırılıklar CMUK’un 307 ve 308. maddelerinde gösterilmiştir.
CMUK’un 307. maddesinin 1. fıkrasında, 'Temyiz ancak hükmün kanuna muhalif olması sebebine müstenit
olur' denildikten sonra 2. fıkrasında, 'Hukuki bir kaidenin tatbik edilmemesi yahut yanlış tatbik edilmesini'
kanuna muhalefet olarak belirtilmiş, 308. maddesinde ise sekiz bent hâlinde gösterilen hususlarda
kanuna 'mutlak muhalefet' edilmiş sayılacağı kabul edilmiştir.
Bu maddelere göre, Yargıtay temyiz nedenleriyle bağlı olmaksızın, temyiz dilekçesinde ileri
sürülsün veya sürülmesin son karara etkili olan tüm hukuka aykırılıkları kendiliğinden inceleyip
hükmü bozabilecektir. Yargıtayca yapılacak denetimde, mevcut delillerin Yerel Mahkemece yanlış
değerlendirildiği ve bu nedenle somut olaya ilişkin hukuki nitelendirmenin yanlış yapıldığı sonucuna
varılırsa, karar esastan bozulmakla birlikte, uygulanması gereken hukuki kurallar da gösterilmelidir.
Lehe temyiz davasında ise, suç niteliğinin belirlenmesinde yanılgıya düşüldüğü belirlenirse, cezanın tür
ve miktarı yönünden önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacağı şartı ile kanuna
aykırı olan hükmün bozulmasına karar verilmeli, suç niteliği dışındaki sair hâllerde ise, yol göstermek
ve uygulamada birliği sağlamak amacıyla eleştiri ile yetinilerek, aleyhe temyiz olmadığı vurgulanmak
suretiyle hüküm onanmalıdır.
Buna göre eleştiri, temyiz mahkemesince aleyhe temyiz bulunmaması veya sonuca etkili olmaması
nedeniyle mutlak bozma sebebi teşkil etmeyen bir hukuka aykırılığa, uyarıcı ve yol gösterici nitelikte
işaret edilmesi olup, kural olarak 'onama' kararlarında söz konusudur. Hükmün sanık lehine belirlenen
hukuka aykırılıklar veya zorunluluklar nedeniyle bozulması durumunda sanığın aleyhine tespit edilen
hukuka aykırılıklar da bozma sebebi yapılmalı ve hükmün lehe aleyhe bozulmasına karar verilmelidir.
Aksi takdirde sanığın, önceki yanılgılı uygulama nedeniyle ortaya çıkan hafif sonuç cezadan, ikinci kez
mahkûmiyetin sonuçlarını da kapsayacak şekilde yararlandırılmasını sağlayacak, sanığa daha önce bir
kez tanınmış olan atıfet genişletilmek suretiyle, hakkaniyete aykırı sonuçların doğmasına, adalet ve eşitlik
ilkelerinin zedelenmesine yol açılmış olacaktır.
Kanunun açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere, aleyhe değiştirme yasağının kapsamı yalnızca
ceza ve yaptırım miktarı ile sınırlı olacaktır. Sanık veya onun lehine ilgililer tarafından temyiz davası açıldığı
durumda kanun koyucu suçun niteliği veya adı yönünden sanık yararına kazanılmış bir hak tanımamıştır.
Yargıtayca suç niteliğinde yanılgıya düşüldüğü saptandığında aleyhe temyiz bulunmasa bile, cezanın
tür ve miktarı yönünden aleyhe değiştirmeme yasağı gözetilmek şartıyla hükmün bozulmasına karar
verilecektir. Aksinin kabulü hukuk kuralları ile kanuni düzenlemelerin ülke genelinde farklı uygulanmasına
yol açar ki, bu durum eşitlik, adalet ve hakkaniyet ilkelerine aykırılık oluşturacaktır. Zira aynı eylem
nedeniyle farklı mahkemelerde yargılanan sanıklardan, suçunun hukuki niteliği doğru olarak belirlenen
sanığın mahkûmiyeti ile zamanaşımı, süreli veya süresiz olarak bir kamu görevini üstlenmekten yoksun
bırakılma, seçme ve seçilme hakkının kaybı gibi hak yoksunluklarının yanında, muhtemel bir genel veya
özellikle de özel af karşısında farklı sonuçlarla karşılaşmasına rağmen, suç vasfı hatalı olarak belirlenen
sanığın, açıklanan sonuçlarla karşılaşmaması söz konusu olabilir ki, bu durum eşitlik ilkesi ile hak ve
adalet duygusuna da uygun değildir. O hâlde, lehe temyiz davası üzerine suç vasfının saptanmasında
hataya düşüldüğünün belirlenmesi hâlinde cezanın tür ve miktarı yönünden aleyhe değiştirmeme yasağı
gözetilerek hükmün bozulmasına karar verilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde,
Sanığın 'Bu evi de seni de yakarım' demek suretiyle katılanı tehdit ettiği kabul edilerek TCK’nın 106/1
2. cümlesi uyarınca cezalandırılmasına ilişkin Yerel Mahkeme hükmünün, Özel Dairece, eylemin daha ağır
cezayı gerektiren TCK’nın 106/1-1. cümlesinde düzenlenen tehdit suçunu oluşturduğunun kabulü ile
hükmün yalnızca sanık lehine temyiz edilmiş olması nedeniyle eleştirilerek onanmasına karar verilmiş ise
de, 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu’nun, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi
itibarıyla uygulanması gereken 326. maddesinin 4. fıkrası uyarınca aleyhe değiştirme yasağı münhasıran
'cezalar' ile ilgili ve sınırlı olup fiilin nitelendirilmesinde ve suç adının belirlenmesinde geçerli değildir.
Yargıtayca suç niteliğinde yanılgıya düşüldüğü saptandığında, aleyhe temyiz bulunmasa bile, cezanın tür
ve miktarı yönünden aleyhe değiştirmeme yasağı gözetilerek hükmün bozulmasına karar verilmelidir. Zira
Yargıtayca yol göstermek ve uygulamada birliği sağlamak amacıyla eleştiri ile yetinilerek aleyhe temyiz
olmadığı vurgulanmak suretiyle hükmün onanması hâlinde, 5275 sayılı CGTİHK’nın 5. maddesi uyarınca
mahkemece kesinleşen cezaya ilişkin hükmün, cezanın infazı için Cumhuriyet Başsavcılığına gönderecek
olması, eleştirinin hükümde dikkate alınamaması ve infazının söz konusu olmaması nedenleriyle farklı
sonuçlara sebebiyet verebilecektir. Aksinin kabulü, sanığın mahkûmiyeti ile zamanaşımı, süreli veya
süresiz olarak bir kamu görevini üstlenmekten yoksun bırakılma, seçme ve seçilme hakkının kaybı gibi
hak yoksunluklarının yanında, muhtemel bir genel veya özellikle de özel af hâllerinde eşitlik ilkesi ile
hak ve adalet duygusuna da uygun düşmeyen sonuçlarla karşılaşmasına neden olabilecektir. Açıklanan
nedenlerle, Özel Dairece sanığın eyleminin daha ağır cezayı gerektiren TCK’nın 106. maddesinin birinci
fıkrasının birinci cümlesinde düzenlenen tehdit suçunu oluşturduğunun kabulü ile hükmün yalnızca
sanık lehine temyiz edilmiş olması nedeniyle eleştirilerek onanmasına karar verilmesinin isabetli olmadığı
kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmelidir.
20
...
   YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 27.09.2018 tarihli ve 1189-377 sayılı
Mesele yorum yapmakta değil, Mesele o yorumu gerekçelendirmekte. ÖKC (Özgür KOCA)

Benzer Konular (10)