YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 20.06.2019 tarihli ve 1170-488 sayılı

Başlatan İçtihat, 04 Şubat 2021, 20:57:55

« önceki - sonraki »
avatar_İçtihat

27
Özetine yer verilmeyen diğer uyuşmazlık konusu ile ilgili kısımlar karardan çıkarılmıştır.
28
Yukarıdaki kararlarda 466 sayılı Kanun uygulamasına ilişkin hukuki açıklamalar bulunduğundan, tekrardan kaçınmak
adına bu kararın yalnızca özetine yer verilmiştir.
1136 SAYILI AVUKATLIK KANUNU
KARARLAR
-1
ÖZET: Sanık Avukat tarafından, 06.10.2009 tarihinde, K. 5. Aile Mahkemesinin .../... esas sayılı
dosyasına, sahte olduğu iddia edilen 18.09.2006 tarihli kendisinde olmayan rapor aslının örneğini
'Aslı gibidir' şeklinde şerh düşerek onaylayıp delil olarak sunduğu olayda, raporun aslını muhafaza
etmemesi sebebiyle sahtecilik iddiasına karşı rapor aslının talep edilmesine rağmen ibraz edilmemesi,
boşanma davasına ait dosyaya delil olarak sunulan doktor raporunda mevcut olan doktorun isim ve
sicilinin karalanarak kullanıldığı anlaşılan raporun aslının görülmediğinin sabit olması, 1136 sayılı
Avukatlık Kanunu’nun 56/1-2. maddesiyle avukatlara tanınan hakların kendilerine verilen önem ve
gösterilen itimadın sonucu olması nedeniyle bu itimada aykırı davranışların özel bir düzenlemeyle
suç sayılması hususları dikkate alındığında, sanığın eyleminin aynı Kanun’un 62. maddesi delaletiyle
TCK’nın 257/1. maddesinde yer alan görevi kötüye kullanma suçuna göre özel norm niteliğindeki
Avukatlık Kanunu’nun 56/3. maddesinde tanımlanan suçu oluşturduğu kabul edilmelidir.
…
Sanığın eyleminin 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 56/3. maddesi kapsamındaki suçu mu yoksa
TCK’nın 257. maddesi kapsamındaki görevi kötüye kullanma suçunu mu oluşturacağı,
Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki sonuca ulaşılabilmesi bakımından 'aslı olmayan belgelerin
örneğini onaylama' ve 'görevi kötüye kullanma' suçları üzerinde durulması gerekmektedir.
1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 'Örnek çıkarabilme ve tebligat yapabilme hakkı' başlığını taşıyan
56. maddesi,
'Usulüne uygun olarak düzenlenen ve avukata verilmiş olan vekaletname 52 nci maddede yazılı dosyada
saklanır. Avukat, bu vekaletnamenin örneğini çıkarıp aslına uygunluğunu imzası ile onaylayarak kullanabilir.
Avukatın çıkardığı vekaletname örnekleri bütün yargı mercileri, resmi daire ve kurumlar ile gerçek ve tüzel
kişiler için resmi örnek hükmündedir.
Asıllarının verilmesi kanunda açıkça gösterilmiyen hallerde avukatlar, takibettikleri işlerde, aslı
kendilerinde bulunan her türlü kağıt ve belgelerin örneklerini kendileri onaylıyarak yargı mercileri ile diğer
adalet dairelerine verebilirler.
Aslı olmayan vekaletname veya diğer kağıt ve belgelerin örneğini onaylayan yahut aslına aykırı örnek
verenavukat, üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır...' şeklinde düzenlenmiştir.
Bu hükümle birlikte avukatların aslı kendilerinde bulunan vekâletname, her türlü kâğıt ve belgelerin
örneklerini kendileri onaylayarak kullanabilmesi sağlanmıştır. Maddenin ilk fıkrası ile usulüne uygun
olarak düzenlenen ve avukata verilmiş olan vekâletnamenin 1136 sayılı Kanun’un 52/1. maddesindeki
'Avukat, üzerine aldığı her iş yahut yazılı mütalasına başvurulan her husus hakkında düzenli dosya tutmak
zorundadır.' şeklinde düzenlenen fıkrada belirtilen tutulması zorunlu dosyada saklanması gerektiği
belirtilmiştir. Avukatın kendisinde bulunan ve dosyada muhafaza ettiği vekâletnamenin bir örneğini
çıkarıp aslına uygunluğunu imzası ile onaylayarak kullanabilecek olup, kullanılan vekâletname
örneklerinin bütün yargı mercileri, resmî daire ve kurumlar ile gerçek ve tüzel kişiler için resmî örnek
hükmünde olduğu kabul edilmiştir.
Maddenin ikinci fıkrasında ise aslı kendilerinde bulunan vekâletname dışında her türlü kâğıt ve belge
örneklerinin avukat tarafından ne şekilde kullanılabileceği düzenlenmiştir. Her türlü kâğıt ve belgenin
avukat tarafından örneğinin çıkartılması için bazı şartlar kabul edilmiştir. Öncelikle avukatlar takip ettikleri
işlerde kâğıt ve belgelerin örneğini çıkartıp aslına uygunluğunu imzası ile onaylayarak kullanabilir. Ancak
kâğıt ve belgelerin asıllarının verilmesi gerektiği kanunda açıkça gösterilmemelidir. Kâğıt ve belgelerin
asıllarının verilmesi gerektiği kanunda açıkça gösterilmişse avukat o kâğıt ve belgenin örneğini çıkartıp
aslına uygunluğunu imzası ile onaylayarak kullanamayacaktır. Ayrıca örneklerin onaylanıp kullanabilmesi
için kâğıt ve belgelerin asıllarının kendisinde olması gerekir. Avukatlar kâğıt ve belgenin aslını görüp
örneğini çıkarttıktan sonra belgenin aslını iade etmeyecek, onaylı örnek belgenin içeriği veya şekliyle
ilgili tereddüt hasıl olması durumunda yani sahtecilik iddiası ihtimaline karşı belgenin aslını dosyasında
muhafaza edecektir. Her ne kadar maddenin 1. fıkrasında vekâletnamenin örneği çıkartıldıktan sonra
aslının 52. maddede yazılı dosyada saklanacağı belirtilmesine rağmen örneği çıkartılan her türlü kâğıt
ve belgenin aslının dosyada saklanması gerektiği ayrıca belirtilmemiş ise de 56. maddenin 2. fıkrasındaki
'aslı kendilerinde bulunan' ibaresinden örneği çıkartılarak kullanılan her türlü kâğıt ve belge aslının da
muhafaza edilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Onaylama işlemini de avukatlar bizzat kendileri yapacak
olup yanında çalışan stajerleri veya yardımcı elemanları örnek belgelerin onaylamasını yapamayacaktır.
Maddenin 2. fıkrası ile 1. fıkrası arasındaki temel fark ise vekâletname örnekleri bütün yargı mercileri,
resmî daire ve kurumlar ile gerçek ve tüzel kişilere verilebilirken, diğer belgeler bakımından bu yetki
sınırlanmakta ve sadece yargı mercileri ile diğer adalet dairelerine verme yetkisi mevcuttur.
Maddenin 3. fıkrasında ise 1. ve 2. fıkralarda avukata tanınan vekâletname, her türlü kâğıt ve belgelerin
örneklerini çıkartıp, onaylayarak kullanma yetkisinin kötüye kullanılması hâli suç olarak tanımlanmıştır.
Bu hâl kanun koyucunun avukata tanıdığı hak ve görevlerle, ona verdiği önem ve gösterdiği itimadın
mantıki bir sonucudur. Bu suretle avukatın örnek çıkarmak için başka mercilere müracaat ederek zaman
kaybetmesi önlenmiş ve mesleğin itibarı artırılmıştır.
Söz konusu suç, maddenin üçüncü fıkrasında seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmış olup aslı
olmayan vekâletname veya diğer kâğıt ve belgelerin örneğinin onaylanması yahut aslına aykırı örnek
verilmesi durumunda suç oluşacaktır. Üçüncü fıkrada belirtilen 'aslı olmayan' ibaresinin vekâletname
veya diğer her türlü kağıt ve belge aslının avukatın kendisinde olmaması şeklinde anlaşılması gerekir. Keza
maddenin 1. fıkrasında vekâletnamenin avukata verilmiş olmasından, 2. fıkrasında ise her türlü kâğıt ve
belge asıllarının kendilerinde bulunması gerektiğinden bahsedilmiştir. Maddenin 3. fıkrasında belirtilen
aslı olmayan vekâletname, her türlü kâğıt veya belgenin aslının avukatın kendisinde bulunmaması
anlaşılacak, bir başka deyişle avukatın belgenin aslını görüp muhafaza etmesi gerektiği hâlde belgenin
muhafaza edilmemesi sebebiyle aslının dosyaya sunulamaması durumu belge aslının görüldüğü
yönündeki savunmayı çürütecektir. Vekâletname veya diğer belge asıllarının onaylı örneğinin yargı
mercileri veya diğer adalet dairelerine sunulduğu durumda, asılların avukat tarafından hiç görülmemesi
veya görüldüğü hâlde iade edilen asılların dosyaya sunulamaması durumunda suç oluşacaktır. Bununla
birlikte, onay öncesinde kağıt veya belgenin aslı kendisinde bulunan avukatın bunların örneğini çıkartıp
aslının uygunluğunu imzası ile onaylamasından sonra kâğıt ya da belgenin aslını resmî bir kuruma verme
zorunluluğundan dolayı muhafaza etmesinin fiilen imkânsız hâle geldiği durumlarda söz konusu kâğıt
ya da belgenin aslını ilgili kuruma verdiğini ispatlaması şartıyla bu kâğıt ya da belgenin aslını muhafaza
etme yükümlülüğüne aykırı davrandığı, buna bağlı olarak da üçüncü fıkrada düzenlenen suçu işlediği
söylenemez. Bu durumda, söz konusu suçun unsurları itibarıyla oluşmadığı kabul edilmelidir.
Suçla korunan hukuksal değer belgede sahtecilik suçlarında olduğu gibi kamunun güvenidir. Ancak
burada kanun koyucu avukatlık mesleği mensuplarına tanıdığı bir yetkinin kötüye kullanılmasını da
cezalandırmaktadır. Sonuç olarak kanun koyucu, avukatlara kamu nazarında ek bir güven atfetmekte ve
bu güvene aykırı davranışları özel olarak düzenlenmektedir.
1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 'Görevi kötüye kullanma' başlıklı 62. maddesi, 'Bu Kanun ve diğer
kanunlar gereğince avukat sıfatı ile veya Türkiye Barolar Birliğinin yahut baroların organlarında görevli olarak
kendisine verilmiş bulunan görev ve yetkiyi kötüye kullanan avukat Türk Ceza Kanununun 257 nci maddesi
hükümlerine göre cezalandırılır.' şeklinde düzenlenmiş olup 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nda özel olarak
düzenlenen suçlar dışında görev ve yetkinin kötüye kullanılması durumunda TCK’nın 257. maddesi
uyarınca cezalandırılacağı öngörülmüştür.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ikinci kitabının 'Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler'e
yer veren dördüncü kısmının 'Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar' başlıklı birinci
bölümünde 'Görevi kötüye kullanma' suçu ise 257. maddede,
'(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek
suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat
sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya
gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir
menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin, uyuşmazlıkla ilgili birinci fıkrasında düzenlenen icrai davranışlarla görevi kötüye kullanma
suçu, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi ve bu aykırı davranış nedeniyle, kişilerin
mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da haksız menfaat sağlanması ile oluşmaktadır.
Buna göre ilk şart, kamu görevlisi olan failin yaptığı işle ilgili olarak kanun veya diğer idari düzenlemelerden
doğan bir görevinin olması ve bu görevi dolayısıyla yetkili bulunmasıdır. Suçun oluşabilmesi için, norma aykırı
davranış yetmemekte, fiil nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da
kişilere haksız menfaat sağlanması gerekmektedir.
Anılan maddenin gerekçesinde, suçun oluşmasına ilişkin genel koşullar, 'Kamu görevinin gereklerine
aykırı olan her fiili cezai yaptırım altına almak, suç ve ceza siyasetinin esaslarıyla bağdaşmamaktadır.
Bu nedenle, görevin gereklerine aykırı davranışın belli koşulları taşıması hâlinde, görevi kötüye kullanma
suçunu oluşturabileceği kabul edilmiştir. Buna göre, kamu görevinin gereklerine aykırı davranışın, kişilerin
mağduriyetiyle sonuçlanmış olması veya kamunun ekonomik bakımdan zararına neden olması ya da
kişilere haksız bir kazanç sağlamış olması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçu oluşabilecektir' şeklinde
vurgulanmış, öğretide de, TCK’nın 257. maddesindeki suçun oluşmasının, kamu görevlisinin görevinin
gereklerine aykırı hareket etmesi sonucunda kişilerin mağdur olması veya kamunun zarar görmesi ya da
haksız menfaat sağlanması şartlarına bağlı olduğu, bu sonuçları doğurmayan norma aykırı davranışların,
suç kapsamında değerlendirilemeyeceği açıklanmıştır. (Mehmet Emin Artuk - Ahmet Gökçen, Ceza
Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitapevi, 11. Bası, Ankara, 2011, s. 913 vd., Mahmut Koca - İlhan Üzülmez,
Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s.769, Veli Özer Özbek - Mehmet Nihat
Kanbur - Koray Doğan - Pınar Bacaksız - İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 2.
Bası, Ankara, 2011, s. 974.)
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde,
Sanık Av. S.T. tarafından, 06.10.2009 tarihinde, K. 5. Aile Mahkemesinin .../... esas sayılı dosyasına, sahte
olduğu iddia edilen 18.09.2006 tarihli kendisinde olmayan rapor aslının örneğini 'aslı gibidir' şeklinde
şerh düşerek onaylayıp delil olarak sunduğu olayda, raporun aslını muhafaza etmemesi sebebiyle
sahtecilik iddiasına karşı rapor aslının talep edilmesine rağmen ibraz edilmemesi, boşanma davasına
ait dosyaya delil olarak sunulan doktor raporunda mevcut olan doktorun isim ve sicilinin karalanarak
kullanıldığı anlaşılan raporun aslının görülmediğinin sabit olması, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 56.
maddesinin birinci ve ikinci fıkralarıyla avukatlara tanınan hakların kendilerine verilen önem ve gösterilen
itimadın sonucu olması nedeniyle bu itimada aykırı davranışların özel bir düzenlemeyle suç sayılması
hususları dikkate alındığında, sanığın eyleminin aynı Kanun’un 62. maddesi delaletiyle TCK’nın 257.
maddesinin birinci fıkrasında yer alan görevi kötüye kullanma suçuna göre özel norm niteliğindeki 1136
sayılı Avukatlık Kanunu’nun 56/3. maddesinde tanımlanan suçu oluşturduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar
verilmelidir.
...
   YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 20.06.2019 tarihli ve 1170-488 sayılı
Mesele yorum yapmakta değil, Mesele o yorumu gerekçelendirmekte. ÖKC (Özgür KOCA)

Benzer Konular (10)