Davanın 6 yıl sürmüş olması hak ihlalilidir Özet:

Başlatan Deniz034, 06 Mayıs 2018, 12:00:32

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

avatar_Deniz034

Davanın 6 yıl sürmüş olması hak ihlalilidir
Özet:

Hukuk sistemimizde idari yargı alanında yer alan uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama süresini aştığı yönündeki tespitlere, AİHM tarafından verilen birçok ihlal kararında yer verilmiş olup, özellikle idari yargı alanındaki yapısal sorunlar ve Danıştay nezdinde temyiz ve karar düzeltme incelemelerinde geçirilen uzun yargılama sürelerinin ihlal kararlarına temel oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle 2577 sayılı Kanun'da yer alan usul hükümleri de göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiş (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 54-60) olup, davaya bütün olarak bakıldığında, 2577 sayılı Kanun'da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu 6 yılı aşan yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
Esas No:0/0
Karar No:0/0
K. Tarihi:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

İKİNCİ BÖL
KARAR

(Başvuru Numarası: 2014/822)
Karar Tarihi: 12/3/2015

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

:



I.          BAŞVURUNUN KONUSU

1.         Başvurucu, 2007 yılı Ağustos ayından itibaren geriye doğru beş yıl süreyle eksik yararlandırıldığı ve yararlandırılmadığı döner sermaye alacağının emsalleri baz alınarak yasal faiziyle birlikte tarafına ödenmesi istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin kararın iptali ve 10.184,92 TL döner sermaye alacağının yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açtığı davanın reddedilmesi ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa'nın 10., 35., 36. ve 40. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

II.       BAŞVURU SÜRECİ

2.         Başvuru, 20/1/2014 tarihinde Eskişehir 2. İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3.         İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 31/3/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4.         İkinci Bölüm Başkanı 8/5/2014 tarihinde kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. 

5.         Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Adalet Bakanlığınca 2/7/2014 tarihli yazı ile görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III.    OLAY VE OLGULAR

A.       Olaylar

6.         Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

7.         Başvurucu, Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde memur statüsünde çalışmaktadır.

8.         Başvurucunun, 2007 yılı Ağustos ayından itibaren geriye doğru beş yıl süreyle eksik yararlandırıldığı ve yararlandırılmadığı döner sermaye alacağının emsalleri baz alınarak yasal faiziyle birlikte tarafına ödenmesi istemiyle yapmış olduğu 6/8/2007 tarihli başvuru, Anadolu Üniversitesi Yönetim Kurulunun 14/8/2007 tarih ve 32 sayılı kararı ile reddedilmiştir.

9.         Başvurucu tarafından anılan kararın iptali ve 10.184,92 TL döner sermaye alacağının muaccel hale geldiği tarihlerden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tarafına ödenmesi talebiyle 10/10/2007 tarihinde Eskişehir 2. İdare Mahkemesinde dava açılmıştır.

10.     Mahkeme 25/4/2008 tarih ve E.2007/464, K.2008/552 sayılı kararı ile davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar vermiştir.

11.     Başvurucu bu kararı temyiz etmiş ve Danıştay Sekizinci Dairesi 16/12/2008 tarih ve E.2008/9187, K.2008/8269 sayılı kararıyla davanın tümüyle süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin kararın bozulmasına karar vermiş, bu karara karşı yapılan karar düzeltme başvurusunu ise 28/9/2009 tarih ve E.2009/4219, K.2009/5135 sayılı kararı ile reddetmiştir.

12.     Bozma kararı üzerine yapılan yargılama sonucunda Eskişehir İdare Mahkemesi 29/3/2010 tarih ve E.2009/677, K.2010/176 sayılı kararı ile davayı kısmen süre aşımından, kısmen de esastan reddetmiştir. Karar gerekçesi şöyledir:

"Dosyadan her ne kadar davacı tarafından, emsallerine kendisinden fazla döner sermaye katkı payı ödendiği iddia edilmekte ise de, Mahkememizin ara kararları sonucu davalı idarece gönderilen bilgi ve belgelerin 2007 yılına ilişkin yönetim kurulu kararı çerçevesinde değerlendirilmesinden,  Üniversite Yönetim Kurulu kararıyla; davacının görev yaptığı Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde çalışan tüm memurlara davacıyla aynı oranda (% 50 oranında)  döner sermaye katkı payı ödenmesine karar verildiği, diğer bir ifadeyle davacı açısından emsal teşkil eden personele de eşit  oranda ödeme yapıldığı görülmektedir.

Bu durumda, 2547 sayılı Yasanın 58. maddesinde, Kanunda öngörülen sınırlar içinde döner sermaye Katkı payının,  kimlere hangi oranda ödeneceği konusunda Üniversite Yönetim Kuruluna tanınan takdir yetkisinin kamu yararı ve hizmetin gereğine uygun olarak kullanıldığı sonucuna varıldığından dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir.

Öte yandan, davacının süre gelen döner sermayeden eksik yararlandırılmasından kaynaklanan alacağı nedeniyle uygulama tarihinden itibaren 2577 sayılı Yasanın 7. maddesi uyarınca idari dava açılabileceği veya aynı Kanunun 11. maddesi uyarınca idareye başvurabileceği açık olduğundan, davacının eksik yararlandırılmasından kaynaklanan döner sermaye alacağının ödenmesi yolunda 06.08.2007 tarihinde yaptığı başvurudan geriye doğru altmış günlük dava açma süresi içinde kalan döner sermayenin eksik ödenmesine ilişkin uygulama işlemleri nedeniyle uğradığı zararların tazminini isteyebileceğinden bu tarihten önce döner sermayenin eksik ödenmesi nedeniyle uğradığı zararların tazmini isteminde süre aşımı bulunduğu da açıktır.

Hüküm :

1- Davacının döner sermaye alacağının ödenmesi yolunda 06.08.2007 tarihinde yaptığı başvurudan geriye doğru altmış günlük süreden önceki kısma ilişkin olarak süre aşımı nedeniyle reddine,

2- Döner sermaye alacağının ödenmesi yolunda 06.08.2007 tarihinde yaptığı başvurudan geriye doğru altmış günlük dava açma süresi içinde kalan kısım yönünden davanın reddine"

13.     Danıştay Sekizinci Dairesi 16/11/2012 tarih ve E.2010/6372, K.2012/9469 sayılı kararı ile temyiz istemini, 18/9/2013 tarih ve E.2013/3342, K.2013/6264 sayılı kararı ile de karar düzeltme istemini reddetmiştir.

14.     Bu karar başvurucuya 23/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiş, 20/1/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılmıştır.

B.       İlgili Hukuk

15.     6/1/1982 tarih ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7. maddesi şöyledir:

"1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.

2. Bu süreler;

a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı,

.

Tarihi izleyen günden başlar. "

16.     2577 sayılı Kanun'un 11. maddesi şöyledir:

"1. İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur.

2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır.

3. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır."

17.     2577 sayılı Kanun'un 12. maddesi şöyledir:

"İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 nci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır."

18.     4/11/1981 tarih ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 58. maddesinin dava tarihi itibarıyla (a) bendinin 4. fıkrası şöyledir:

" Her eğitim-öğretim,araştırma veya uygulama birimi veya bölümü ile ilgili öğretim elemanlarının katkısıyla toplanan döner sermaye gayrisafi hasılatının en az %35'i o kuruluş veya birimin araç, gereç, araştırma ve diğer ihtiyaçlarına ayrılır. Kalan kısmı ise üniversite yönetim kurulunun belirleyeceği oranlar çerçevesinde bağlı bulunduğu üniversitenin bilimsel araştırma projeleri ile döner sermaye gelirinin elde edildiği fakülte, enstitü, yüksek okul, konservatuvar ile uygulama ve araştırma merkezlerinde görevli öğretim elemanları ve aynı birimlerde görevli 14.07.1965 tarihli ve 657 sayılı D. Memurları Kanununa tabi personel ( döner sermaye işletme müdürlüğü ve döner sermaye saymanlık personeli dahil ) arasında katkıları da dikkate alınmak suretiyle paylaştırılır. Öğretim üyeleri ile Üniversitelerarası Kurulun önerisi üzerine Yükseköğretim Kurulunca kabul edilen sağlık, teknik ve sanatla ilgili birimlerde görevli öğretim elemanlarına döner sermayeden bir ayda ayrılacak payın tutarı, bunların bir ayda alacakları aylık ( ek gösterge dahil, yan ödeme, ödenek ( geliştirme ödeneği hariç ) ve her türlü tazminat ( makam, temsil ve görev tazminatı hariç ) toplamının iki katını, diğer öğretim elemanları için bir katını, 657 sayılı Kanuna tabi personel için ise %100'ünü geçemez. İşin ve hizmetin özelliği dikkate alınarak yoğun bakım, doğumhane, yeni doğan, süt çocuğu, yanık, diyaliz ameliyathane, kemik iliği nakil ünitesi ve acil serviste çalışan sağlık personeli için % 100 oranı, ayrıca % 50 sine kadar artırabilir. ( Değişik cümle: 17.09.2004-5234 S.K./2.mad. ) Rektörler ve rektör yardımcıları, üniversite veya ileri teknoloji enstitülerindeki döner sermaye gelirinin elde edildiği birimlerin birinden katkılarına bakılmaksızın bu maddedeki esaslara göre her ay pay alabilirler ve bunlara bir ayda ödenebilecek pay,bir ayda alacakları aylık ( ek gösterge dahil ) ödenek ( geliştirme ödeneği hariç ) ve her türlü tazminat ( makam,temsil ve görev tazminatları hariç ) toplamının iki katını geçemez. Öğretim üyelerine saat 14.00'den sonra döner sermayeye yaptıkları doğrudan gelir getirici katkılarından dolayı ilave olarak, almakta oldukları aylık ( ek gösterge dahil ), ödenek ( geliştirme ödeneği hariç ) ve her türlü tazminat ( makam,temsi ve görev tazminatları hariç ) toplamının on katına kadar pay verilebilir. Rektör ve rektör yardımcıları ile bu kapsamdaki gelirin elde edildiği fakültelerin dekan ve dekan yardımcıları ile başhekim ve başhekim yardımcılarına doğrudan gelir getirici katkılarına bakılmaksızın bu kapsamda elde edilen gelirlerden karşılanmak üzere ,bir ayda alacakları aylık ( ek gösterge dahil ) ödenek ( geliştirme ödeneği hariç ) ve her türlü tazminat ( makam,temsil ve görev tazminatları hariç ) toplamının dört katına kadar ayrıca pay verilebilir."

19.     6/1/1982 tarih ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası, 14. maddesinin  (3) ve (4) numaralı fıkraları, 20. maddesinin (5) numaralı fıkrası, 49. maddesinin (3) numaralı fıkrası ile 60. maddesi.

IV.    İNCELEME VE GEREKÇE

20.     Mahkemenin 12/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 20/1/2014 tarih ve 2014/822 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A.       Başvurucunun İddiaları

21.     Başvurucu, döner sermaye ile ilgili alacakların idareye başvuru tarihinden geriye doğru 5 yıllık süre ile sınırlı olmak üzere talep edilebileceğine ilişkin iddiasının dava ve temyiz dilekçelerinde ileri sürülmesine rağmen karşılanmadığını, davanın reddedilmesi nedeniyle döner sermaye katkı payı ödemelerinin tam yapılmadığını ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek, Anayasa'nın 10., 35., 36. ve 40. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

B.       Değerlendirme

22.     Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu kapsamda başvurucunun iddialarının, yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı, kararların gerekçesiz olduğu ve yargılama süresinin makul olmadığı iddiaları çerçevesinde değerlendirilmesi uygun görülmüştür.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

            a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası

23.     Başvurucu, davanın reddedilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini iddia etmektedir.

24.     Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

"Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz."

25.     30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mahkeme, . açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."

26.     6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

27.     Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurular için benimsediği temel yaklaşım doğrultusunda kural olarak, bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasada yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve açıkça keyfilik içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri değerlendirmesinde açık ve bariz takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

28.     2577 sayılı Kanun'un 7. maddesi ile idari uyuşmazlıklarda dava açma süresinin yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağı hükme bağlanmıştır.

29.     Aynı Kanun'un 11. maddesinde ise ilgililer tarafından idari dava açılmadan önce idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılmasının üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava açma süresi içinde istenebileceği, bu başvurunun idari dava açma süresini durduracağı, altmış gün içinde bir cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı, isteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresinin yeniden işlemeye başlayacağı ve başvurma tarihine kadar geçmiş sürenin de hesaba katılacağı hükme bağlandıktan sonra 12. maddesinde de, ilgililerin haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilecekleri, bu halde de ilgililerin 11. madde uyarınca idareye başvurma haklarının saklı olduğu kuralına yer verilmiştir (B. No: 2013/6833, 3/4/2014, § 48).

30.     Başvuru konusu olayda, başvurucu 2007 yılı Ağustos ayından itibaren geriye doğru beş yıl süreyle eksik yararlandırıldığı ve yararlandırılmadığı döner sermaye alacağının emsalleri baz alınarak yasal faiziyle birlikte tarafına ödenmesi istemiyle 6/8/2007 tarihinde başvuru yapmış, Anadolu Üniversitesi Yönetim Kurulunun 14/8/2007 tarihli kararı ile talebi reddedilmiş, bunun üzerine başvurucu 10/10/2007 tarihinde anılan kararın iptali ile 10.184,92 TL döner sermaye alacağının muaccel hale geldiği tarihlerden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tarafına ödenmesi talebiyle dava açmıştır. İlk Derece Mahkemesi ise 2577 sayılı Kanun'un dava açma süresi ve idari başvurulara ilişkin maddelerinden hareketle başvurucunun eksik yararlandırılmadan kaynaklanan döner sermaye alacağının ödenmesi yolunda 6/8/2007 tarihinde yaptığı başvurudan geriye doğru altmış günlük dava açma süresi içinde eksik ödenmeye ilişkin uygulama işlemleri nedeniyle uğradığı zararlarının tazminini isteyebileceğinden, bu tarihten öncesine ilişkin talebinin süre aşımı nedeniyle reddine karar vermiş, bu tarihten sonraki eksik ödeme iddiaları hakkında ise davanın esası hakkında inceleme ve değerlendirme yapmıştır.

31.     İlk Derece Mahkemesi 2577 sayılı Kanun'un 7., 11. ve 12. maddeleri uyarınca 6/8/2007 tarihinden geriye doğru altmış gün öncesine ilişkin talep edilen döner sermaye ödemeleri ile ilgili olarak dava açma süresinin geçtiğine karar vermiştir.

32.     İlk Derece Mahkemesi esas hakkında ise Üniversite Yönetim Kurulu kararıyla başvurucunun görev yaptığı Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde çalışan tüm memurlara aynı oranda (% 50 oranında)  döner sermaye katkı payı ödenmesine karar verildiği ve başvurucuya emsal teşkil eden personele eşit oranda ödeme yapıldığı, 2547 sayılı Kanun'un 58. maddesinde Üniversite Yönetim Kuruluna tanınan takdir yetkisinin de kamu yararı ve hizmetin gereğine uygun olarak kullanıldığı gerekçeleriyle davayı reddetmiştir.

33.     Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediği, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da bariz takdir hatası veya açık keyfiliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir. Somut olayda başvurucu, yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair bir bilgi ya da belge sunmamış olup, başvurucunun mahkemece delillerin değerlendirilmesinin ve verilen kararın içeriğinin adil olmadığı şikâyetini dile getirdiği anlaşılmaktadır.

34.     Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, derece mahkemeleri kararlarının bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir

            b. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası

35.     Başvurucu, İlk Derece Mahkemesi ve Danıştay kararlarının gerekçesiz olduğunu ileri sürmüştür.

36.     Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır."

37.     Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından birisi olmakla beraber, bu hak yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26).

38.     Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmakla beraber (bkz. García Ruiz/İspanya, B. No: 30544/96, 21/1/1999, § 26) başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz başvuruları ile başvurucuların usuli haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin temyiz incelemesinde tartışılmaması gerekçeli karar hakkının ihlali olarak görülebilir (B. No: 2012/603, 20/2/2014, § 49).

39.     Başvurucu, döner sermaye ile ilgili alacakların idareye başvuru tarihinden geriye doğru 5 yıllık süre ile sınırlı olmak üzere talep edilebileceğine yönelik iddiasının karşılanmadığını da ileri sürmüş ise de İlk Derece Mahkemesi, başvurucunun talepte bulunduğu tarihten geriye doğru altmış günlük süreden önceki kısım için dava açma süresinin geçtiği, bu tarihten sonraki kısım için de döner sermaye ödemelerinden başvurucuya eksik ödeme yapılmadığı sonucuna ulaşarak davayı reddetmiş, Danıştay Sekizinci Dairesi de bu kararı onamıştır.

40.     Görüldüğü üzere başvurucunun iddiası davanın sonucuna etkili olmayıp, İlk Derece Mahkemesi ve Danıştay tarafından bu iddiaya yönelik açık bir yanıt verilmemiş olması gerekçeli karar hakkına müdahale olarak değerlendirilemez.

41.     Açıklanan nedenlerle, gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası

42.     Başvuru formu ve ekleri kapsamında, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

43.     Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

44.     Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

       "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

45.     Anayasa'nın "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması" kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

       "Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir."

46.     Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

       "Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir."

47.     Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa'nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).

48.      Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa'nın 141. maddesinin de, Anayasa'nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39).

49.     Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).

50.     Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41-45).

51.     Ancak belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).

52.     Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.

53.     Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olmakla beraber, bazı özel durumlarda girişimin niteliği göz önünde tutularak uyuşmazlığın ortaya çıktığı daha önceki bir tarih başlangıç tarihi olarak kabul edilebilmektedir. Somut başvuru açısından benzer bir durum söz konusu olup, makul süre değerlendirmesinde nazara alınacak zaman diliminin başlangıç tarihi, başvurucu tarafından davaya temel alınan talebin ilgili idareye iletildiği 6/8/2007 tarihidir (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 45).

54.     Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).

55.     Yargılama sürecinin uzamasında yetkili makamlara atfedilecek gecikmeler, yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin gösterilmemesinden kaynaklanabileceği gibi, yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden de ileri gelebilir. Zira Anayasa'nın 36. maddesi ile Sözleşme'nin 6. maddesi, hukuk sisteminin, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde karara bağlama yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılama koşullarını yerine getirebilecek biçimde düzenlenmesi sorumluluğunu yüklemektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 44).

56.     Bu kapsamda, yargı sisteminin yapısı, mahkeme kalemindeki rutin görevler sırasındaki aksamalar, hükmün yazılmasındaki, bir dosyanın veya belgenin bir mahkemeden diğerine gönderilmesindeki ve raportör atanmasındaki gecikmeler, yargıç ve personel sayısındaki yetersizlik ve iş yükü ağırlığı nedeniyle yargılamada makul sürenin aşılması durumunda da yetkili makamların sorumluluğu gündeme gelmektedir (B. No: 2012/1198, 7/11/2013,  § 55).

57.     Başvuru konusu yargılama süreci değerlendirildiğinde, 6/8/2007 tarihinde davalı idareden döner sermaye alacağının ödenmesi için talepte bulunulduğu, idarenin 14/8/2007 tarihinde bu talebi reddettiği, İlk Derece Mahkemesinde 10/10/2007 tarihinde dava açıldığı, açılan bu dava hakkında 25/4/2008 tarihinde karar verildiği ve yargılama süresinin 6 ay 15 gün olduğu, bu karara karşı yapılan kanun yolu incelemesini Danıştay Sekizinci Dairesinin 1 yıl 5 ay 3 günde tamamladığı ve İlk Derece Mahkemesi kararını bozduğu, karar düzeltme talebinin reddi kararından itibaren 6 ay 1 gün sonra İlk Derece Mahkemesinin yeniden karar verdiği, bu karara karşı yapılan kanun yolu incelemesini Danıştay Sekizinci Dairesinin 3 yıl 5 ay 19 günde tamamladığı ve toplam yargılama süresinin ise idareye yapılan başvuru tarihinden itibaren toplam 6 yıl 1 ay 12 gün olduğu, İlk Derece Mahkemesince makul sürede dava hakkında karar verilmiş ise de Danıştay Sekizinci Dairesinde geçen kanun yolu incelemelerinde gecikmelerin yaşandığı tespit edilmekle beraber, yukarıda yer verilen tespitler ışığında, özellikle yargı sisteminin yapısından kaynaklanan iş yükü ve organizasyon eksikliğinin somut başvuruya ilişkin yargılama süresinin uzaması üzerinde baskın bir etkiye sahip olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Anayasa'nın 36. maddesi ile Sözleşme'nin 6. maddesi gereğince, yargılama sisteminin, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde karara bağlama yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılanma koşullarını yerine getirebilecek biçimde düzenlenmesini zorunlu kıldığından, hukuk sisteminde var olan yapısal ve organizasyona ilişkin eksikliklerin yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleştirilmemesine mazeret sayılamaz.

58.     Başvurucunun tutumunun yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğu tespit edilmemiştir.

59.     İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin idari yargı makamları nezdinde sürdüğü görülmekle, 2577 sayılı Kanun'da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve idari yargı alanına dâhil uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 2577 sayılı Kanun'un muhtelif maddelerinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (§ 19).

60.     Hukuk sistemimizde idari yargı alanında yer alan uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama süresini aştığı yönündeki tespitlere, AİHM tarafından verilen birçok ihlal kararında yer verilmiş olup, özellikle idari yargı alanındaki yapısal sorunlar ve Danıştay nezdinde temyiz ve karar düzeltme incelemelerinde geçirilen uzun yargılama sürelerinin ihlal kararlarına temel oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle 2577 sayılı Kanun'da yer alan usul hükümleri de göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiş (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 54-60) olup, davaya bütün olarak bakıldığında, 2577 sayılı Kanun'da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu 6 yılı aşan yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

61.     Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden

62.     Başvurucu, 10.184,92 TL maddi ve 5.000,00 TL manevi zararının tazminine hükmedilmesini talep etmiştir.

63.     6216 sayılı Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

       "Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

64.     Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yargılamanın 6 yılı aştığı nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya takdiren net 4.150,00 TL manevi tazminat ödenmesine, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

65.     Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.706,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V.      HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A.       Başvurucunun,

                   1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

       2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

                   3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

      4. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

B.       Başvurucuya net 4.150,00 TL MANEVİ TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

C.       Başvurucu tarafından yapılan 206,10 harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

D.       Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

12/3/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.
''Adalet suçu suçluyu değil, sonuna kadar masumiyeti aramaktır''

avatar_de_legibus
Yargı sistemimizde çoğu dava Anayasa Mahkemesinde belirtilen sürenin de oldukça üzerinde uzayabiliyor. Buna rağmen maalesef hükmedilen manevi tazminat oranları son derece düşük kalıyor.

Benzer Konular (5)