YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 19.02.2019 tarihli ve 285-113 sayılı

Başlatan İçtihat, 04 Şubat 2021, 20:44:50

« önceki - sonraki »
avatar_İçtihat
183
-2
ÖZET: Yüklenen suçun alt sınırı itibarıyla Kanun’un zorunlu müdafiliği kabul ettiği kasten öldürme
suçuna teşebbüsten yapılan yargılamada, CMK’nın 289/1-e maddesindeki emredici hüküm uyarınca
duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken sanık müdafisinin yokluğunda direnme
hükmünün tesis ve tefhim edilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
Sanık S.S. hakkında TCK’nın 64/1. maddesi delaletiyle verilen düşme kararı ile sanıklar Ş.S, A.S. ve K.S.
hakkında kasten öldürme, 6136 sayılı Kanun’a aykırılık suçları ile kasten öldürme suçuna teşebbüsten
verilen beraat kararları temyiz edilmeksizin, sanık A.S. hakkında 6136 sayılı Kanun’a aykırılık suçundan
verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karar, bu karara yönelik itirazın mercisince
reddedilmesi suretiyle kesinleşmiş, sanıklar A.S. ve S.S.’nin maktul S.Ç.’ye yönelik olası kastla nitelikli
öldürme suçundan bozmaya uyularak verilen mahkûmiyet kararlarına yönelik temyiz istemleri Özel
Dairece incelenecek olup direnmenin kapsamına göre inceleme, sanıklar A.S. ve S.S.’nin katılan N.Ç.’ye
yönelik kasten öldürme suçuna teşebbüsten kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sanık M.S. hakkında
maktul S.Ç.’ye yönelik kasten öldürme suçu ve katılan N.Ç.’ye yönelik kasten öldürme suçuna teşebbüsten
verilen beraat kararlarıyla sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken
uyuşmazlıklar,
1- Sanıklar A.S. ve S.S.’nin katılan N.Ç.’ye yönelik eylemlerinin, TCK’nın 82/1-a maddesi kapsamında
tasarlayarak öldürme suçuna teşebbüsü mü yoksa aynı Kanun’un 81/1. maddesi kapsamında kasten
öldürme suçuna teşebbüsü mü oluşturduğunun,
2- Sanık A.S. hakkında katılan N.Ç.’ye yönelik eylemi bakımından haksız tahrik nedeniyle yapılan
indirim oranının isabetli olup olmadığının,
3- Sanık S.S. hakkında katılan N.Ç.’ye yönelik eylemi bakımından haksız tahrik hükmünün uygulama
koşullarının bulunup bulunmadığının,
4- Sanık M.S.’nin, sanıklar A.S. ve S.S.’nin maktul S.Ç. ve katılan N.Ç.’ye yönelik eylemlerine iştirak edip
etmediğinin,
Belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle Cumhuriyet
savcısı ve sanıklar A.S. ve S.S. müdafileri tarafından temyiz edilen hükümlerde,
a) ...
b) Yüklenen suçun alt sınırı itibarıyla sanık A.S. müdafisi hazır olmaksızın hüküm kurulmasının
savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının,
Değerlendirilmesi gerekmektedir.
184
...
Yüklenen suç için öngörülen cezanın alt sınırı itibarıyla sanık A.S. müdafisi hazır olmaksızın hüküm
kurulmasının savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığı,
Oldukça geniş bir kavram olan savunma hakkı, şüpheliyi ve sanığı ilgilendirdiği kadar, bir gün şüpheli
veya sanık konumuna düşebilecek toplumda yaşayan herhangi bir ferdi, dolayısıyla da toplumu ve yine
183 Kararın diğer kısımlarına TCK’nın 62 ve 142. maddelerine ilişkin bölümlerde yer verilmiştir.
184
Özetine yer verilmeyen diğer uyuşmazlık konuları ile ilgili kısımlar karardan çıkarılmıştır.
adaleti sağlama yükümlülüğü bulunan Devleti ilgilendirmektedir. Çünkü ceza yargılamasında savunma,
yargılamanın sonucunda verilen ve iddia ile savunmanın değerlendirilmesinden ibaret olan, hükmün
doğru olmasını sağlar. Bu yönüyle, geniş bir bakış açısı ile değerlendirilmesi gereken savunma hakkı,
susma, soru sorma, kendi aleyhine işlemlere katılmama, tercümandan yararlanma, kanıtların toplanmasını
isteme, duruşmada hazır bulunma gibi hakların yanında müdafiden yararlanma hakkını da içerir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 'Temel haklar ve ödevler' bölümünde yer alan 36. maddesinde
savunma hakkı, 'Herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir' şeklinde düzenlenmiş olup 'temel hak'
niteliğine uygun olarak savunma hakkı verilmemesi veya savunma hakkının sınırlandırılması durumunda
verilen karar hukuka aykırı olacaktır. Buna göre, sanığın ceza muhakemesindeki en önemli haklarından
birisi, yargı mercilerince her aşamada nazara alınması gereken savunma hakkıdır. Anayasa ve uluslararası
sözleşmelerle güvence altına alınmış olan bu hakkın herhangi bir nedenle sınırlandırılması da mümkün
değildir. Nitekim 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesinin
birinci fıkrası uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 308. maddesinin 8. fıkrasına göre
savunma hakkının sınırlandırılması mutlak bozma nedenlerindendir.
Savunma, Anayasamızın 36. maddesiyle anayasal güvence altına alınan meşru bir yol, müdafi de
savunmanın meşru bir aracıdır. Dolayısıyla söz konusu hüküm, müdafi aracılığı ile savunulmayı da anayasal
güvence altına almaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 'adil yargılanma hakkı'nı düzenleyen 6.
maddesinin 3. fıkrasının b ve c bentlerinde de, 'her sanığın en azından...
b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak,
c) Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir avukatın yardımından yararlanmak…' hakkına sahip
olduğu belirtilmiştir. Buradan çıkarılması gereken sonuç, savunma hakkının, temel insan hakları arasında
yer alan hak arama özgürlüğünün bir gereği olduğu ve avukatın yardımından yararlanma hakkının
da, savunma hakkından ayrı düşünülemeyeceği gerçeğidir. Anılan sözleşme hükümlerinde sanığın
en azından kendi kendini savunma hakkı bulunduğu belirtilmekle, mahkeme huzurunda doğrudan
savunmasını yapabilmesi için duruşmada hazır bulunma hakkının varlığı da zımnen kabul edilmiştir
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nın 150/3. maddesinde, üst sınırı en az beş yıl
hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada, şüpheli veya sanığın
müdafisinin bulunmaması hâlinde talebi aranmaksızın kendisine müdafi atanacağı hüküm altına alınmış
iken, 19.12.2006 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun’un 21. maddesi
ile 5271 sayılı CMK’nın 150. maddesinde değişiklik yapılarak bu zorunluluk, alt sınırı beş yıldan fazla hapis
cezasını gerektiren suçlara şamil kılınmış, bu şekilde daha önce üst sınırı en az 5 yıl hapis cezası gerektiren
suçlarda sanıklar için zorunlu müdafi atanması sistemi, alt sınırı 5 yıldan daha fazla hapis cezası gerektiren
suçlardan yargılanan sanıklarla sınırlandırılmıştır.
5271 sayılı CMK’nın 'Müdafi görevini yerine getirmediğinde yapılacak işlem ve müdafilik görevinden
yasaklanma' başlıklı 151. maddesinin birinci fıkrasında,
'(1) 150 nci madde hükmüne göre görevlendirilen müdafi, duruşmada hazır bulunmaz veya vakitsiz
olarak duruşmadan çekilir veya görevini yerine getirmekten kaçınırsa, hâkim veya mahkeme derhâl başka
bir müdafi görevlendirilmesi için gerekli işlemi yapar. Bu durumda mahkeme oturuma ara verebileceği gibi
oturumun ertelenmesine de karar verebilir' düzenlemesi yer almaktadır.
5271 sayılı CMK’da savunma hakkı konusunda oldukça hassas davranılmış, bunun bir sonucu olarak
da isteğe bağlı müdafiliğin yanında, bazı hâllerde zorunlu müdafilik benimsenmiştir. Aynı Kanun’un 2.
maddesindeki tanıma bakıldığında, Ceza Muhakemesi Kanunu anlamında zorunlu (veya istek üzerine
atanan) müdafi ile vekâletnameli müdafi arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır.
'Duruşmada hazır bulunacaklar' başlıklı 188. maddesinin birinci fıkrası,
'Duruşmada, hükme katılacak hâkimler ve Cumhuriyet savcısı ile zabıt kâtibinin ve Kanun’un zorunlu
müdafiliği kabul ettiği hâllerde müdafiin hazır bulunması şarttır' şeklinde düzenlenmiş olup, Kanun’un
zorunlu müdafiliği kabul ettiği hâllerde müdafinin karar oturumu dâhil tüm oturumlarda hazır bulunması
şart koşulmuş, 29.10.2016 tarihli ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 676 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin
5. maddesi ile bu fıkraya 'Müdafiin mazeretsiz olarak duruşmayı terk etmesi hâlinde duruşmaya devam
edilebilir' cümlesi eklenmiş, 08.03.2018 tarihli ve 30354 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe giren 7070 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 5. maddesi ile de anılan cümle
'Müdafiin mazeretsiz olarak duruşmaya gelmemesi veya duruşmayı terk etmesi halinde duruşmaya devam
edilebilir' şeklinde düzenlenerek kanunlaşmıştır.
5271 sayılı CMK’nın 'Delillerin tartışılması' başlıklı 216. maddesi ise,
'(1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına,
sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
(2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına,
sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına
cevap verebilir.
(3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir' şeklinde düzenlenmiş iken, 25.08.2017 tarihli
ve 30165 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı
Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname’nin 148. maddesi ile üçüncü fıkraya 'Bu
aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez' cümlesi eklenmiş,
08.03.2018 tarihli ve 30354 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7078 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 143. maddesiyle de anılan cümle kanunlaşmıştır.
1412 sayılı CMUK’un 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması
gereken 308. maddesinin 5. fıkrası ile 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nın hukuka
kesin aykırılık hâllerini düzenleyen 289. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi uyarınca, Cumhuriyet
savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma
yapılması durumunda da hukuka kesin aykırılık hâli bulunduğu kabul edilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede,
Yüklenen suçun alt sınırı itibarıyla Kanun’un zorunlu müdafiliği kabul ettiği kasten öldürme suçuna
teşebbüsten yapılan yargılamada, CMK’nın 289/1-e maddesindeki emredici hüküm uyarınca duruşmada
kanunen mutlaka hazır bulunması gereken sanık A.S. müdafisinin yokluğunda direnme hükmünün tesis
ve tefhim edilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu mahkûmiyet hükümlerinin, saptanan bu usuli
nedenden dolayı direnmeye konu tüm sanıklar yönünden sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına,
dosyanın öncelikle sanıklar A.S. ve S.S.’nin maktul S.Ç.’ye yönelik olası kastla nitelikli öldürme suçundan
bozmaya uyularak verilen mahkûmiyet hükmüne yönelik temyiz incelemesi yapılması için Özel Daireye
gönderilmesi, temyiz incelemesinden sonra da mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına
tevdi edilmesine karar verilmelidir.
   YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 19.02.2019 tarihli ve 285-113 sayılı
Mesele yorum yapmakta değil, Mesele o yorumu gerekçelendirmekte. ÖKC (Özgür KOCA)

Benzer Konular (10)