YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 26.01.2016 tarihli ve 12-29 sayılı

Başlatan İçtihat, 04 Şubat 2021, 20:55:00

« önceki - sonraki »
avatar_İçtihat

-3
ÖZET: Sanığın ve katılanın yokluğunda önceki hükümde direnilmiş ve kendiliğinden temyize tâbi
olmayan bu direnme kararı Cumhuriyet savcısı, sanık ya da katılan tarafından temyiz edilmemiş olup,
Yerel Mahkeme hükmüne karşı açılmış bir temyiz davası bulunmaması ve kararın resen de temyize
tâbi olmaması nedeniyle dosyanın incelenmeksizin mahalline iadesine karar verilmelidir.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve çözülmesi gereken uyuşmazlık, sanığın taksirle
yaralama eyleminin sabit olup olmadığının tespitine ilişkin ise de, öncelikle Cumhuriyet savcısı, katılan
ve sanık tarafından temyiz edilmeyen Yerel Mahkeme hükmünün Yargıtay Ceza Genel Kurulunca
incelenmesinin mümkün olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından,
Özel Dairece ilk hükmün bozulmasından sonra mahkeme tarafından sanığa duruşma gün ve saatini
bildirir bozma ilamı ekli çağrı kâğıdı gönderildiği ancak sanığın tüm aramalara rağmen bulunamadığı,
katılanın bozmaya karşı beyanının alınması amacıyla yazılan talimatın da bila ikmal iade edildiği, aleyhe
bozmaya karşı sanığın savunmaları ve katılanın beyanları alınmadan ilk hükümde direnildiği, gerekçeli
Yukarıdaki 12.03.2019 tarihli ve 314-201 sayılı CGK kararında CMUK’un 310. maddesine ilişkin hukuki açıklamalar
bulunduğundan, tekrardan kaçınmak adına bu kararın yalnızca özetine yer verilmiştir.
kararın katılan ile sanığa tebliğ edildiği, kararın Cumhuriyet savcısı, şikâyetçi ya da sanık tarafından temyiz
edilmemesine rağmen, dosyanın Ceza Genel Kuruluna gönderildiği anlaşılmaktadır.
Olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için, kanuna ve usulüne uygun bir
temyiz davası açılmış bulunmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de, 1412 sayılı CMUK’un 5320 sayılı
Kanunun 8/1. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan 310. maddesine göre iki şartın varlığı gereklidir.
Bunlardan ilki süre şartıdır. 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 310. maddesinde, genel
kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süre hükmün tefhiminden, tefhim edilmemiş
ise tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlenmiştir. Temyiz süresi, anılan maddenin üçüncü
fıkrasındaki farklı durum hariç olmak üzere, hükmün açıklanması sırasında hazır bulunanlar yönünden
bu tarihte, yokluklarında hüküm verilenler yönünden ise gerekçeli kararın tebliği tarihinde başlayacaktır.
Temyiz davasının açılabilmesi için gerekli ikinci şart istektir. Yargılama hukukunun temel
prensiplerinden olan 'davasız yargılama olmaz' ilkesine uygun olarak temyiz davası kendiliğinden
açılamaz, bu konuda bir isteğin bulunması gereklidir. 1412 sayılı CMUK’un 5320 sayılı Kanunun 8/1.
maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 305. maddesinin birinci fıkrası ile bu kuraldan uzaklaşılmış ve
bazı ağır mahkûmiyetlerde istek şartından sanık lehine vazgeçilerek, temyiz incelemesinin kendiliğinden
yapılması kabul edilmiştir. Ancak onbeş yıl ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezalara ilişkin hükümler
dışında kalan kararlarda süre ve istek şartına uygun olarak bir temyiz davası açılmamış ise, mahalli
mahkeme hükmünün Yargıtay’ca resen incelenmesi mümkün değildir. Direnme kararlarının temyizen
incelenmesi bakımından da aynı şartlar geçerlidir.
Öte yandan, resen temyize tâbi bulunmamasına rağmen Yerel Mahkemece, şikâyetçi, sanık ve
müdafiinin yokluğunda verilen direnme hükmünün yasa yolu bildiriminde dosyanın Yargıtay Ceza Genel
Kuruluna gönderilmesine karar verilmesi karşısında, kanuna ve usulüne uygun bir kanun yolu bildirimi
bulunup bulunmadığı ve tarafların müracaat edilecek kanun yolu konusunda yanıltılıp yanıltılmadıkları
hususu üzerinde de durulmalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 'Temel hak ve hürriyetlerin korunması' başlıklı 40. maddesi
uyarınca,
'Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma
imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek
zorundadır.
Kişinin, resmî görevliler tarafından vâki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre devletçe
tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.'
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca yürürlükte
bulunan 310. maddesinde, temyiz isteminin yüze karşı verilen kararlarda hükmün tefhiminden itibaren
bir hafta içerisinde hükmü veren mahkemeye verilecek dilekçe veya zabıt kâtibine yapılacak bir beyanla
olacağı, bu takdirde beyanın tutanağa geçirilerek hâkime tasdik ettirileceği, yoklukta verilen kararlarda
temyiz süresinin tebliğle başlayacağı belirtilmiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 34/2, 231/2 ve 232/6. maddelerinde ise, karar ve
hükümlerde başvurulacak kanun yolu, başvurunun yapılacağı merci, başvuru süresi ve yönteminin
hiçbir tereddüde mahal bırakmayacak şekilde ve açıkça gösterilmesi gerektiği düzenlemelerine yer
verilmiş olup, anılan hükümlere aykırılık, aynı kanunun 40. maddesi gereğince 'eski hale getirme nedeni'
oluşturacaktır. Bu bildirimdeki temel amaç, süjelerin başvuru haklarını etkin bir şekilde kullanmalarının
sağlanması ve kanun yolu bildirimindeki eksiklik nedeniyle hak kayıplarına yol açılmamasıdır. Burada
dikkat edilecek ya da eski hale getirme nedeni oluşturacak husus eksik veya hatalı bildirim nedeniyle
hakkın kullanılmasının engellenip engellenmediğinin belirlenmesidir. Bildirimdeki eksikliğin yol açtığı bir
hak kaybı bulunmamakta ise bu durum eski hale getirme nedeni oluşturmayacaktır.
CMK’nın 264. maddesinde de, kabul edilebilir bir kanun yolu başvurusunda, kanun yolu, süresi veya
mercide hatanın, başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağı, bu durumda başvurunun yapıldığı merci
tarafından, başvurunun derhâl görevli ve yetkili bulunan mercie gönderilmesi gerektiği hükmüne yer
verilmiştir.
Somut olayda Yerel Mahkemece, hükmün resen temyize tâbi bulunmamasına rağmen şikâyetçi,
sanık ve müdafiinin yokluğunda verilen hükmün kanun yolu bildiriminde dosyanın Ceza Genel Kuruluna
gönderilmesine karar verilmesi karşısında, kanun yolu bildirimindeki tarafları hataya düşürecek eksiklik
giderilerek, gerekçeli kararın kanuna uygun bir kanun yolu bildirimini içerir şekilde taraflara tebliği ve
hükmün temyiz edilmesi durumunda da dosyanın Yargıtay’a gönderilmesi gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede,
Özel Dairece hükmün bozulmasından sonra Yerel Mahkemece sanığın duruşma gün ve saatini bildirir
bozma ilamı ekli davetiye ile çağrıldığı, şikâyetçinin beyanının alınması için yazılan talimatın bila ikmal
iade edildiği, bunun üzerine sanığın ve katılanın yokluğunda önceki hükümde direnildiği anlaşılmıştır.
Kendiliğinden temyize tâbi olmayan direnme kararı Cumhuriyet savcısı, sanık ya da katılan tarafından da
temyiz edilmemiştir.
Bu itibarla, Yerel Mahkeme hükmüne karşı açılmış bir temyiz davası bulunmaması ve kararın resen de
temyize tâbi olmaması nedeniyle dosyanın incelenmeksizin mahalline iadesine karar verilmelidir.
   YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 26.01.2016 tarihli ve 12-29 sayılı
Mesele yorum yapmakta değil, Mesele o yorumu gerekçelendirmekte. ÖKC (Özgür KOCA)

Benzer Konular (10)